İnternet Gazeteciliğinin Hukuki Altyapısı ve Olası Basın Kanunu Değişi

Avukat Alp Öztekin

İnternet Gazeteciliğinin Hukuki Altyapısı ve Olası Basın Kanunu Değişikliklerine Dair Rapor

A) İnternet Gazeteciliği, İnternet Site/Uygulamaları ve Sosyal Medya Haberciliği Üzerine

İnternet medyasını dört ana parçaya ayırmak mümkündür. Bunlar internet gazeteciliği, internet televizyonculuğu, internet radyoculuğu ve sosyal medyadır.[1] Teoride bu alanlardan her birinde habercilik/gazetecilik ve basın faaliyetlerini yürütmek mümkün olduğu gibi pratikte de tüm bu alanlar farklı yoğunluklarda basın ve internet gazeteciliğinin faaliyet alanlarını oluşturmaktadır.

İnternet medyası içerisinde bir çatı kavram olarak ‘’internet gazetesi‘’ şeklinde isimlendirilebilecek platformlar, müstakil bir web sitesi olarak faaliyet gösterebileceği gibi sosyal medya platformunda varlık gösteren bir hesap içeriği ya da bir mobil uygulamadan da oluşabilir. Örneğin Youtube ve sair platformlar üzerinden ‘’haber yayın kanalı‘’ oluşturulabilir veya farklı uygulamalardan salt ses verileri ile yapılan bir habercilik faaliyeti yürütülebilir.

B) Anayasa, 5651 s. Kanun ve Basın Kanunu’nun Basın Hürriyetine Yaklaşımı Karşısında İnternet Gazeteciliği

Her ne kadar Basın Kartı Yönetmeliği md. 4/1-n’de medya mensubu tanımlanırken ‘’… dijital ortamlarda basın-yayın faaliyeti yürüten çalışanları‘’ denilmiş olsa ve internet gazetesi çalışanlarının iş ilişkilerine 5953 s. Kanun tatbik edilse de Basın Kanunu’nun internet içeriklerine uygulanması, kanun basılı yayınları kapsadığı için mümkün değildir. Uygulama ve doktrindeki baskın görüş de bu yöndedir. Buna bağlı olarak, mevcut düzende Basın Kanunu yalnızca basılı yayınlara uygulanabildiğinden, (internet televizyonculuğu ve radyoculuğu konusunda RTÜK ve görevlerine dair özel hükümler saklı kalmak koşuluyla), tüm internet medyasına 5651 s. Kanun hükümleri uygulanır.

Bu noktada akıllara gelen temel soru, Anayasa’dan sonra basın hürriyetini normatif olarak düzenleyen Basın Kanunu’nun internet içeriklerine uygulanamayışının, ‘’basın hürriyeti‘’ temelli bir sorun yaratıp yaratmayacağıdır. Soru cevaplanmadan önce belirtmek gerekir ki basın hürriyeti çerçevesinde gazetecilik faaliyetinde bulunabilmek için basın kartı sahibi olmayı ya da Basın Kanunu kapsamında faaliyet gösteren bir kuruluşta çalışmayı zorunlu kılan normatif bir düzenlemeye tarafımızca ulaşılamamıştır. Aktarıldığı üzere zaten 2020 yılında Türkiye’deki gazetecilerin yalnızca %64,8’i basın kartı sahibi idi.[2] Soru cevaplandırılırsa; teorik olarak Basın Kanunu’nun uygulanmadığı internet haberciliği/basınına, basın hürriyetine dair doğrudan Anayasa’da yer alan başat normların uygulanmaması için hiçbir gerekçe bulunmamaktadır. Uygulamada da internet haber siteleri çalışanları basın mensubu sayılmakta ve yayınları basın hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmektedir.[3]

Öyleyse eğer bir kişi veya kişiler grubunun oluşturduğu herhangi bir internet platformunda fiilen basın ve habercilik faaliyeti yapılıyorsa, bu ortamlardaki içerik sağlayıcı ve platformu işletenler medya mensubu sayılacak ve faaliyetleri de Anayasal basın hürriyeti çerçevesinde değerlendirilecektir. İnternet platformlarındaki kişilerin profesyonel gazetecilik sıfatları ise pekala platformun ve yazarlarının özelliklerine göre farklılaşabilir. Bu doğrultuda kimi platformlardaki yazarlara amatör gazeteci tespitinde bulunularak bu yönde mevzuatta mesleki konumlandırmaya yönelik ayrık durumlar yaratılabilir. Ancak tamamen basın ve habercilik faaliyetine özgülenmiş platform/hesap/uygulama içerikleri, ayrım yapılmadan Anayasal basın hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmeli, bireysel sosyal medya hesapları ya da blogların her bir içeriği ise ifade hürriyeti ya da basın hürriyeti nazarında ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

C) İnternet Gazeteciliğinin Tamamen Basın Kanunu’nda Düzenlenmesinin Doğurabileceği Sakıncalar

En başta vurgulamak gerekir ki internet teknolojileri sayesinde yalnızca gazete-dergi değil, her türlü basılı ürüne karşı ilgi azalmaktadır. İçerik sağlayıcılar ve İSS’ler üzerinden işleyen, bilişim verileri ile varlık kazanan internet haberciliğinin yakın gelecekte basılı yayınlar karşısında tamamen üstünlüğü elde etmesi ve bu sebeple Basın Kanunu ve içeriğinde düzenlenmiş bütün süjelerin hukuken kadük duruma gelmeleri pekala mümkündür. Öyleyse esas mesele; yakın gelecekte kadük hale gelme ihtimali bulunan ve ‘’basılı yayınları konu eden‘’ Basın Kanunu’nun değil, dünyadaki örnekleri ile mukayese edildiğinde gayet derli toplu ve nispeten daha ayrıntılı yapısıyla olumlu bir tablo çizen 5651 s. Kanun’un geliştirilmesi ve zenginleştirilmesidir.

1) Basın Kanunu’ndaki Çoğu Düzenleme 5651 s. Kanun’da Mevcut Olup, Basın Kanunu’na Yönelik Spesifik Düzenlemeler İnternet Hukukunun Bütünlüğünü Bozabilir

Basın Kanunu’nun ‘’basılı yayınları‘’ konu alan birinci maddesi ve bu doğrultuda basılı yayınlara yönelen sair maddeleri değiştirilse ve internet içerikleri de kanunun teorik çerçevesine dahil edilse bile nihayetinde bu düzenlemeler pek çok sorun yaratacaktır. Bunun başlıca sebebi, basılı bir yayının yayına sunuluş ve iletim süreçleri ile internet omurgası, bunu işleten-verileri barındıran-yayınlayan İSS’ler ile içerik sağlayıcıların ‘’küresel‘’ sistematiğinin bambaşka yapılar olmasıdır.

İnternet yayıncılığına dair küresel sistematik de çoğu ülke hukuklarında benzer biçimde erişim-yer ve toplu kullanım sağlayıcı İSS’ler, internet sitesi işletmecisi İSS’ler ve içerik sağlayıcılar şeklinde ayrılmaktadır. Esasen bu çatı kavramların içeriğine niteliğine göre basın faaliyeti yürütenlerin de dahil edilmesi mümkündür. Lakin bu düzenlemelerin yeri 5651 s. Kanun’dur. Zira 5651 s. Kanun’da İSS ve içerik sağlayıcılara yönelik pek çok yükümlülük ve ceza halihazırda zaten mevcuttur. Bu doğrultudaki örnekler şunlardır:

a) Basın Kanunu md. 13’te basılı yayından doğan zararlarda eser sahibi, yayımcı, basımcı gibi yayının iletiminde rol alan çeşitli kişilerin müteselsil sorumluluğu düzenlenmiştir. Yine Basın Kanunu md. 15’te zorunlu bilgileri göstermemek, md. 16’da durdurulan yayına devam etmek, md. 17’de temsil yükümlülüğüne uymamak, md. 18’de düzeltme ve cevabı yayınlamamak çeşitli yaptırımlara bağlanmıştır.

5651 s. Kanun’a göre ise halihazırda İSS’ler ve içerik sağlayıcılar zaten hukuka aykırı içeriklerden müteselsilen sorumlu tutulmakta, erişime engellenen/kaldırılmasına karar verilen içeriklere dair kararların gereğini yapmamak cezalandırılmakta, 5651 s. Kanun ve bağlı alt mevzuata göre gösterilmesi gereken zorunlu bilgileri göstermemek de müeyyidelendirilmektedir.

b) Basın Kanunu md. 10’a göre basımcı, bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını ve bundaki değişiklikleri, dağıtım veya yayımın yapıldığı gün, savcılığa teslim etmekle yükümlü tutulmuştur.

5651 s. Kanun ve bağlı mevzuat gereğince İSS’ler trafiğe dair logları, toplu kullanım sağlayıcılar ise buna ek olarak kullanılan cihazlara dair logları da tutmaktadır. Log tutan yazılımlar hash+zaman damgası kullanımına imkan sağladığı ve kanun da bunu şart koştuğu için Basın Kanunu’ndaki imza işlevi de 5651 s. Kanun’a göre daha sağlam biçimde gerçekleşmiş olmaktadır.

Özetle Basın Kanunu’nun genel sistematiği, internet basını yönünden 5651 s. Kanun’a dayalı olarak zaten işletilebilir vaziyette olupBasın Kanunu’nun internet basınına yönelik tepeden tırnağa değiştirilmesine gerek yoktur. Bu yönde Basın Kanunu’nda az veya hiç, 5651 s. Kanun’da ise sınırlı düzenlemelere gidilmesi bu yöndeki sorunları genel olarak çözebilir. (Aşağıda 5651 s. Kanun’da yapılabilecek internet basını/gazeteciliği özelindeki düzenlemelere dair görüşler aktarılmıştır.)

2) Herkesin Haberci Olabildiği İnternet Ortamını Basın Kanunu’nda Yer Alan Sınırlandırılmış Kurumsal Kimliklere Hapsetmek, Teori ile Uygulamanın Bağlantısının Kopmasına Sebep Olabilir

Basın Kanunu md. 7 ve 8’de basılı yayınların çıkartılmasından önce savcılığa beyanname verilmesi ile ilgili hususlar yer almaktadır. Bu beyannamede nelerin yer alacağını kanun şu şekilde açıklamıştır: ‘’Kayıt için verilen ve yayın sahibi, sahibin küçük veya tüzel kişi olması halinde temsilcisi ile sorumlu müdür tarafından imzalanan beyannamede yayının adı ve mahiyeti, hangi aralıklarla yayımlanacağı, yönetim yeri, sahibinin, varsa temsilcisinin, sorumlu müdürün ad ve adresleri ile yayının türü gösterilir. Beyannameye, 5 inci ve 6 ncı maddelerde yazılı şartların varlığını gösteren belgeler ile yayın sahibi tüzel kişi ise tüzüğünün veya ana sözleşmesinin veya vakıf senedinin bir sureti eklenir.‘’

Sekizinci maddeye göre eğer beyanname içeriğindeki bilgiler gerekli şartları taşımıyorsa, yayının durdurulmasına yönelik bir mahkeme kararı gündeme gelmektedir. Bu düzenlemenin internet haberciliğine uygulanmasına yönelik bir durum yaratılır ve eğer beyanname verilmeden veya şartları taşımadan yapılan yayınlar engellenmeye çalışılır ise bu yönde ciddi sorunlar doğabilir. Zira hem surface web hem de deep web’de yer alan tekil sosyal medya hesapları, bloglar, haber siteleri, video platformları, podcast ortamları, mobil uygulamalar üzerinden habercilik yapılabildiği için, engellenme potansiyeli bulunan alan fazlasıyla genişleyecektir. Şifreli veya kapalı platformlara(deep web) erişim sorun olabileceği gibi surface web’de URL tabanlı engelleme yöntemleri de teknik zorluklar çıkartabilir. Tüm platformun erişime engellenmesi ise basın hürriyetine yönelik orantısız bir müdahaleyi doğurabilir. Bu noktadaki en sorunlu yön ise internete bağlanabilen tek bir cihazın yeterli olduğu internet haberciliğinin sosyal medya hesapları üzerinden Twitter, Youtube ve sair platformlarda icra edilmesidir ki böyle bir durumda amatör habercilik yapan binlerce hesap beyanname gibi bir zorunluluk ile karşı karşıya kalabilecek, olumsuz bir neticede ise URL tabanlı engelleme yapılamazsa, örneğin Youtube’un erişime engellenmesi gibi bir durum gündeme gelebilecektir.

3) İnternet Gazeteciliğinin Ne Şekilde Yapılacağının Normatif Olarak Düzenlenmesine Dair Gereklilik Sorunu

Türkiye’de gazeteciliğin ve basın faaliyetlerinin ne şekilde yapılması gerektiği ya da kişilik hakları ve basın hürriyeti / kamu düzeni-basın hürriyeti çatışmasında ne gibi bir değerlendirme yapılacağı tartışmalı bir alan değildir. Bu konuda gerek AYM gerek Yargıtay tarafından kökleşmiş biçimde verilen kararlar nettir. Bu sınırların dışına taşan habercilik faaliyetleri hukuka aykırı olacak, basılı yayınlar yönünden düzeltme/tekzip ve hatta toplatma, internet ortamındaki yayınlar yönünden de erişim engelleri ve içeriğin kaldırılması uygulamaları gündeme gelecektir/gelmektedir. Bir haberin yahut sair basın faaliyetinin ne zaman hukuka aykırı olacağı konusunda bizce herhangi bir hukuki düzenlemeye gidilmesine gerek görülmemelidir.

D) İnternet Gazeteciliğine Dair Yapılması Gereken Normatif Düzenlemeler

1) İnternette Dezenformasyon-Manipülasyon Amaçlı Bilgi Paylaşımı ile Mücadeleye Yönelik Sistemli Düzenlemeler Şarttır

İnternet ortamındaki yalan haber/bilgi paylaşımına (misenformasyon-dezenformasyon-manipülasyon) yönelik spesifik normlar getirilmesi gerektiği ve ayrıca bu yönde TCK ile 5651 s. Kanun’da bir kısım düzenlemelere gidilebileceği, ‘’Sosyal Medyada Dezenformasyonla Mücadele‘’ başlıklı raporumuzda[4] paylaşılmıştı. (detaylı değerlendirmeler için ilgili rapora bakılmalıdır) Doğru bulduğumuz çözümü burada tekrardan kısaca özetlemek gerekirse;

a) TCK’daki bir kısım suç tiplerine konu edilebilecek ve içeriğin kaldırılması/engellenmesine yönelik 5651 s. Kanun md. 8/A’nın tatbik edilebileceği içerikler yönünden, bu suç tipleri doğrudan md. 8’deki katalog suçlar içerisinde düzenlenerek daha öngörülebilir bir sistematik yaratılması mümkündür. Örneğin TCK md. 323(savaşta yalan haber yayma), md. 237(fiyatları etkileme), md. 288(adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs) ve TCK’nın kamu barışına karşı suçlar bölümündeki suç tipleri katalog içerisine eklenebilir.

b) İkinci olarak, TCK’ya yönelik deepfake-bot veya etkileşimli gerçek hesaplar-manipülatif içerikler-kasıtlı dezenformasyon ve sair konularda; suç tiplerine bazı ek düzenlemeler(ağırlaştırıcı sebep) getirilmesi düşünülebilir. Bu tür fiillerin internet ortamında bu yönde bir saik ile ve bot/etkileşimli hesaplar üzerinden ya da deep-fake/photoshop vb. şeklinde paylaşılması ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenebilir. Örgütlü suçlara yönelik de bu yönde düzenlemelere gidilmesi mümkündür. Yine kişisel verilere dair suç normlarında da deepfake içerikler, orijinali değiştirilmiş resim/videolar/veriler veya sahte hesaplar yönünden ağırlaştırıcı sebep düzenlemelerine gidilebilir.

c) Kamu düzenini bozabilecek ya da toplumda derin üzüntü, telaş ve sair hissiyata sebep olabilecek bir kısım neticelerin gerçekleştiğine/gerçekleşeceğine dair dezenformasyon/manipülasyon içeren bilgilerin internet ortamında (bilginin yanlışlığı bilinerek/haksızlık bilinci) paylaşımı, ayrıca suç olarak düzenlenebilir.

d) Yukarıdaki öneriler dışında, belirli suç tipleri içerisine girmeyen faaliyetlere yönelik doğrudan yanlış veya yanıltıcı bilgi paylaşımına dair spesifik düzenlemelere gidilmesi ise bizce son derece yanlış olacaktır. Bu tür içerikler yönünden faillerini suçlamak ya da bunları erişime engellemek yerine, içeriklere dair aynı sayfalarda zorunlu bilgi notları paylaşılarak, bu bilgilerin yanlışlığını ortaya koyan bilimsel veriler paylaşılmalıdır. Böylece insanlara istediğine inanma özgürlüğü ile beraber aklını kullanarak doğru bilgiye ulaşma şansı da verilmiş olacaktır.

Bu yönde okullarda ilköğretimden itibaren internet medya okur-yazarlığı dersi zorunlu olarak okutulmalıdır. Ayrıca kararları bağlayıcı olmayan, teyit platformlarına benzer, üniversiteler arası bir kurul oluşturularak, akademisyenlerin bilgilerin doğruluğuna dair araştırmalar yapması ve bir kısım sosyal medya içeriklerine dair gerek mevcut görüşü gerekse zıt yöndeki sair görüşleri içeren objektif bilgi notları paylaşmaları doğru bir yöntem olabilir.

2) Düzeltme ve Cevap Hakkına Dair Normatif Düzenleme Yapılmalıdır

Düzeltme ve cevap hakkı, (internet içeriklerine uygulanamayan)Basın Kanunu md. 14’te düzenlenmiştir. İnternet içeriklerine yönelik İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik md. 10’da cevap hakkı başlıklı bir norm mevcut olsa da yönetmeliğin yürürlükteki dayanağı olan 5651 s. Kanun’da bu yönde bir dayanak norm bulunmamakta/mülgadır. Bu sebeple (internet televizyon-radyo yayıncılığı noktasındaki RTÜK mevzuatı haricinde) internet hukuku mevzuatında cevap hakkı/tekzip yönünden bir hukuki dayanak bulunmadığı söylenebilir.

Düzeltme ve cevap hakkı Anayasal bir haktır. Anayasa’nın düzeltme ve cevap hakkı başlıklı 32. maddesinde ‘’Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.‘’ denilmiştir. Anayasa’nın ilgili maddesinde düzeltme ve cevap hakkının kanun ile düzenlenmesi gerektiği belirtildiği için bu yönde 5651 s. Kanun’da yapılacak değişiklik ile getirilecek bir düzenleme şarttır.

Bu doğrultuda 5651 s. Kanun’a, Basın Kanunu md. 14’teki düzenlemeye benzer hükümlerin getirilmesi ve yine Basın Kanunu md. 18’de düzeltme ve cevabın yayınlanmamasına müeyyideler bağlayan norma benzer düzenlemelerin de 5651 s. Kanun’a eklenmesi gerekmektedir. Zira bambaşka uygulamalar olan erişim engelleri/içeriğin kaldırılması uygulamaları ile düzeltme-cevap hakkı tecelli edememektedir.

3) Uyar-Kaldır Yöntemine Dair Sorumluluklar Detaylandırılmalıdır

a. Zorunlu Bilgiler

Basın Kanunu md. 4’te, basılı yayınlarda künyeye dair zorunlu bilgilerin gösterilmesi gerektiği düzenlenmiş ve aksi vaziyet, 15. maddede müeyyidelendirilmiştir. 5651 s. Kanun’da internet haber platformlarını işletenlere yönelik doğrudan külli bir ‘’künye bilgisi paylaşımı‘’ zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu zorunluluk aynı zamanda hosting/yer sağlama faaliyeti yürüten basın kuruluşları ve ticari amaçlı bu faaliyeti yürütenlere yöneliktir. Lakin üyelik veya reklam almayan(ticari amaç gütmeyen) ve/veya sunucularını kendi veri merkezinde tutmayan internet basın kuruluşları için kanunda bir boşluk mevcuttur. Bu tür internet platformları için uyar-kaldır yönteminin işletilebilmesi için Basın Kanunu md. 4’e benzer bir ‘’künye paylaşımı‘’ zorunluluğu getirilmesi gerekmektedir.

b. Uyar-Kaldır Başvurularını Cevaplandırma ve Sistemi Düzgün Biçimde İşletme Zorunluluğu Getirilmelidir

2020 yılında 5651 s. Kanun’da sosyal medya platformlarını işleten İSS’lere yönelik yapılan düzenlemelerde, uyar-kaldır yönteminin doğru biçimde işletilebilmesi için detaylı normlar oluşturulmuştur. En detaylı örneklerinden biri Alman Sosyal Ağ Yaptırım Kanunu’nda bulunan bu tür düzenlemeler fazla detaylı olur ve uyarı zorunluluğu getirilir ise, mağdurların büyük külfetler altına girmesine ve her biri kurumsal bir yapıda olmayabilen çeşit çeşit İSS karşısında muhtaç duruma düşmesine sebep olunabilir. Bu sebeple eğer internet gazeteciliği/basını yönünden uyar-kaldır yöntemine dair bir sistematik geliştirilecekse, bu sistem 5651 s. Kanun’da sosyal ağ sağlayıcılara dair getirilen sistem ile benzer yapıda olmalıdır. Belirtmek gerekir ki internet gazeteciliği/basını konusunda uyar-kaldır yönteminin normatif olarak detaylandırılması, mağdurların haklarını korumada faydalı olacaktır.

4) Yapılması Muhtemel Sair Düzenlemeler

Basın Kanunu md. 12’de yer alan haber kaynağını açıklamama hakkı, internet haberciliği yönünden de mümkün kılınacak şekilde pozitif hukuk mevzuatına işlenmelidir.

- Cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirmeye yönelik yayınları suç sayan Basın Kanunu md. 20 ve kimliği açıklanmaması gereken haber öznelerinin kimliğini açıklamayı suç sayan Basın Kanunu md. 21 hükümleri, internet basını yönünden uygulanabilecek şekilde değiştirilebilir veya bu yönde 5651 s. Kanun’a benzer hükümler getirilebilir.

 

Av. Alp Öztekin

 

----------------

[1]Mustafa İnce, Haber Edinme Aracı Olarak İnternet ve İnternet Haberciliği, Eğitim Kitabevi, 2018, s. 35

[2] Türkiye Gazeteciler Sendikası, 2020-2021 Basın Özgürlüğü Raporu, s. 15

[3] AYM, Beyza Kural Yılancı Başvurusu, Başvuru no: 2016/78497

 

Makaleler

Yayın

Av. Alp Öztekin

Av. Alp Öztekin